EVLİLİK SÜRECİNDE ALINAN MALLAR ORTAK MI? – BİR FORUM PAYLAŞIMI
Selam dostlar,
Son zamanlarda çevremde en çok duyduğum sorulardan biri bu: “Evlilik sürecinde alınan mallar ortak mı?”
Bir arkadaşımın boşanma süreci bu soruyu daha da gündeme getirdi. O, yıllarca birikim yaparak aldığı arabayı “kendi malım” sanıyordu ama mahkeme kararı bambaşka bir tablo çizdi. İşte o gün, fark ettim ki çoğumuz bu konuda kulaktan dolma bilgilere sahibiz. O yüzden gelin, hem hukuki verilerle hem de gerçek yaşam hikâyeleriyle bu konuyu birlikte tartışalım. Çünkü mesele sadece “mal paylaşımı” değil, aynı zamanda emek, adalet ve güven meselesi.
TÜRK HUKUKUNDA MAL REJİMİ: ORTAKLIK NEREDE BAŞLAR?
Önce net bir bilgiyle başlayalım. Türkiye’de 1 Ocak 2002’den itibaren yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu’na göre, evlilik sürecinde geçerli olan yasal mal rejimi “edinilmiş mallara katılma rejimi”dir.
Bu rejime göre:
- Evlilik süresince edinilen mallar ortak kabul edilir.
- Evlilikten önce sahip olunan mallar ise kişisel mal sayılır.
Yani bir tarafın maaşından birikerek aldığı ev, araba, yazlık veya yatırım, evlilik boyunca edinildiyse “edinilmiş mal” kapsamına girer.
Ancak, miras ya da bağış yoluyla gelen mallar kişisel maldır; paylaşıma dahil edilmez.
Adalet Bakanlığı’nın 2023 verilerine göre boşanma davalarının yaklaşık %27’si mal paylaşımı anlaşmazlığıyla birlikte açılıyor. Bu oran, konunun ne kadar hassas olduğunu gösteriyor.
GERÇEK HAYATTAN BİR HİKÂYE: ARABA KİMİN?
Bir forumdaşımızın hikayesini paylaşmak isterim. İsmini değiştireyim, diyelim ki “Ali”.
Ali, evliliklerinin 8. yılında kendi adına bir araba aldı. Tüm ödemeleri maaşından yaptı. Ancak boşanma davası sırasında eşi Elif, arabanın ortak mal olduğunu iddia etti. Ali şaşırdı:
> “Ama ben kazandım, ben ödedim. Neden ortak olsun ki?”
Mahkeme, arabayı “edinilmiş mal” saydı çünkü gelir, evlilik süresinde elde edilmişti. Elif’in o dönemde evin yükünü çekmesi, çocukla ilgilenmesi, dolaylı katkı olarak değerlendirildi. Sonuçta, araç satış bedelinin yarısı Elif’e verildi.
Bu hikâye bize şunu hatırlatıyor: evlilikte “benim” ve “senin” çizgisi, hukuken değil, duygusal olarak çiziliyor. Kanun ise emek kavramını sadece maddi değil, manevi katkılarla birlikte değerlendiriyor.
ERKEKLERİN PRATİK, KADINLARIN DUYGUSAL YAKLAŞIMI
Bu konudaki tartışmalarda erkekler genellikle pratik ve sonuç odaklı düşünüyorlar.
Birçok erkek, “Kim çalıştıysa onun hakkı” düşüncesiyle hareket ediyor. Çünkü erkekler çoğunlukla maddi emeği somut bir ölçü olarak görür.
Bir erkek forum üyesinin şöyle bir yorum yapması şaşırtıcı olmaz:
> “Ben kazandım, ben aldım. Kadın neden yarısını alsın? Bu bana adil gelmiyor.”
Kadınlar ise konuya daha topluluk odaklı ve duygusal bakıyor. Onlara göre evlilik bir “ekip çalışması”.
Bir kadın forumdaş şöyle diyebilir:
> “Evet belki maaşı ben kazanmadım ama evi ben çekip çevirdim, onun rahatça çalışabilmesi için uğraştım. Bu da bir emek.”
İşte tam burada iki farklı adalet anlayışı çarpışıyor:
- Erkeklerin adaleti “çalışma temelli”.
- Kadınların adaleti “katkı temelli”.
Toplum olarak bu iki bakışı dengelemek zorundayız, çünkü biri üretimin, diğeri sürdürülebilirliğin kaynağı.
KÜRESEL PERSPEKTİF: DÜNYADA MAL PAYLAŞIMI NASIL?
Dünya genelinde evlilikte mal paylaşımı uygulamaları büyük farklılıklar gösteriyor.
- ABD: Eyaletlere göre değişiyor. “Community Property” (topluluk malı) sisteminde, evlilik süresince kazanılan her şey ortaktır. Ancak “Separate Property” sisteminde, kimin adına kayıtlıysa onun malı sayılır.
- İsveç: Mal rejimi evlilikle otomatik olarak ortak mülkiyete dönüşmez; ancak boşanma halinde değer eşitlenir.
- Fransa: Evlilik sözleşmesiyle düzenlenir. Çiftler isterlerse mallarını tamamen ayırabilirler.
- Japonya: Kadınların çalışma oranı düşük olduğundan, kanun duygusal emeği de dikkate alır. Kadın, ev içi katkısıyla mülkiyet hakkı kazanabilir.
Bu karşılaştırma bize şunu gösteriyor: Kadın-erkek rolleri değiştikçe, mal paylaşımı anlayışı da değişiyor.
Ekonomik bağımsızlık arttıkça, evlilik “ortak üretim” alanı olmaktan “bireysel sözleşme” alanına dönüşüyor.
YEREL GERÇEKLER: TÜRKİYE’DE TOPLUMSAL ALGI
Türkiye’de hâlâ evin ekonomik yükünü büyük oranda erkekler taşırken, evin manevi ve duygusal düzenini çoğunlukla kadınlar sağlıyor. Bu nedenle boşanmalarda mal paylaşımı, sadece hukuki değil, duygusal bir yara hâline geliyor.
Toplumda erkekler, “kazancım elimden alındı” hissiyle kırılıyor.
Kadınlar ise “emeğim görünmez sayıldı” duygusuyla inciniyor.
Sosyolog Ayşe Güzel’in 2024 yılında yayımladığı bir araştırmaya göre, boşanmış bireylerin %63’ü mal paylaşımında adaletin sağlanmadığını düşünüyor.
Bu oranın yüksekliği, konunun sadece yasa değil, duygu ve algı meselesi olduğunu gösteriyor.
DENGEYİ BULMAK: DUYGUSAL VE PRATİK ADALET
Evlilik, aslında bir ortaklık sözleşmesidir. Fakat bu sözleşmenin en önemli maddesi “güven”dir.
Kimin ne kadar kazandığı değil, birlikte kurulan hayatın değeri önemlidir.
Bu yüzden, evlilik sürecinde mal edinimiyle ilgili farkındalık hem kadın hem erkek için gereklidir.
Birbirine güvenen çiftler, evlilik öncesinde mal rejimi sözleşmesi yapmaktan korkmamalı. Bu, güven eksikliği değil, şeffaflık göstergesidir.
Bu sözleşmeler, evlilikte adaletin duygusal değil, hukuki temele dayanmasını sağlar.
SONUÇ: MAL PAYLAŞIMI DEĞİL, ADALET PAYLAŞIMI
Rüyalar kadar hassas, duygular kadar derin bir konudur mal paylaşımı.
Bir evin, bir arabanın ya da birikimin kimin adına olduğu değil; o malların ne kadar ortak emekle kazanıldığıdır önemli olan.
Erkekler için bu emek çoğu zaman hesaplanabilir; kadınlar içinse hissedilebilir.
Belki de gerçek ortaklık, malda değil, yaşamda gizlidir.
Evlilikte adalet, malın kime kaldığında değil; birlikte kurulan düzenin hakkaniyetinde yatar.
FORUMDAKİ DOSTLARA SORULAR
Sizce evlilikte alınan mallar gerçekten ortak mı olmalı?
Bir evliliğin adil şekilde bitmesi için mal paylaşımında duygusal emek de hesaba katılmalı mı?
Eğer siz olsaydınız, evlilik öncesi mal rejimi sözleşmesi yapar mıydınız?
Kadınlar, sizce hukuki düzenlemeler emeğinizi yeterince koruyor mu?
Erkekler, sizce bu sistem maddi emeği ikinci plana mı itiyor?
Yorumlarınızı, deneyimlerinizi ve fikirlerinizi paylaşın dostlar.
Çünkü bu sadece bir hukuk meselesi değil; birlikte yaşamanın, birlikte üretmenin ve birlikte adil olmanın hikayesi.
Selam dostlar,
Son zamanlarda çevremde en çok duyduğum sorulardan biri bu: “Evlilik sürecinde alınan mallar ortak mı?”
Bir arkadaşımın boşanma süreci bu soruyu daha da gündeme getirdi. O, yıllarca birikim yaparak aldığı arabayı “kendi malım” sanıyordu ama mahkeme kararı bambaşka bir tablo çizdi. İşte o gün, fark ettim ki çoğumuz bu konuda kulaktan dolma bilgilere sahibiz. O yüzden gelin, hem hukuki verilerle hem de gerçek yaşam hikâyeleriyle bu konuyu birlikte tartışalım. Çünkü mesele sadece “mal paylaşımı” değil, aynı zamanda emek, adalet ve güven meselesi.
TÜRK HUKUKUNDA MAL REJİMİ: ORTAKLIK NEREDE BAŞLAR?
Önce net bir bilgiyle başlayalım. Türkiye’de 1 Ocak 2002’den itibaren yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu’na göre, evlilik sürecinde geçerli olan yasal mal rejimi “edinilmiş mallara katılma rejimi”dir.
Bu rejime göre:
- Evlilik süresince edinilen mallar ortak kabul edilir.
- Evlilikten önce sahip olunan mallar ise kişisel mal sayılır.
Yani bir tarafın maaşından birikerek aldığı ev, araba, yazlık veya yatırım, evlilik boyunca edinildiyse “edinilmiş mal” kapsamına girer.
Ancak, miras ya da bağış yoluyla gelen mallar kişisel maldır; paylaşıma dahil edilmez.
Adalet Bakanlığı’nın 2023 verilerine göre boşanma davalarının yaklaşık %27’si mal paylaşımı anlaşmazlığıyla birlikte açılıyor. Bu oran, konunun ne kadar hassas olduğunu gösteriyor.
GERÇEK HAYATTAN BİR HİKÂYE: ARABA KİMİN?
Bir forumdaşımızın hikayesini paylaşmak isterim. İsmini değiştireyim, diyelim ki “Ali”.
Ali, evliliklerinin 8. yılında kendi adına bir araba aldı. Tüm ödemeleri maaşından yaptı. Ancak boşanma davası sırasında eşi Elif, arabanın ortak mal olduğunu iddia etti. Ali şaşırdı:
> “Ama ben kazandım, ben ödedim. Neden ortak olsun ki?”
Mahkeme, arabayı “edinilmiş mal” saydı çünkü gelir, evlilik süresinde elde edilmişti. Elif’in o dönemde evin yükünü çekmesi, çocukla ilgilenmesi, dolaylı katkı olarak değerlendirildi. Sonuçta, araç satış bedelinin yarısı Elif’e verildi.
Bu hikâye bize şunu hatırlatıyor: evlilikte “benim” ve “senin” çizgisi, hukuken değil, duygusal olarak çiziliyor. Kanun ise emek kavramını sadece maddi değil, manevi katkılarla birlikte değerlendiriyor.
ERKEKLERİN PRATİK, KADINLARIN DUYGUSAL YAKLAŞIMI
Bu konudaki tartışmalarda erkekler genellikle pratik ve sonuç odaklı düşünüyorlar.
Birçok erkek, “Kim çalıştıysa onun hakkı” düşüncesiyle hareket ediyor. Çünkü erkekler çoğunlukla maddi emeği somut bir ölçü olarak görür.
Bir erkek forum üyesinin şöyle bir yorum yapması şaşırtıcı olmaz:
> “Ben kazandım, ben aldım. Kadın neden yarısını alsın? Bu bana adil gelmiyor.”
Kadınlar ise konuya daha topluluk odaklı ve duygusal bakıyor. Onlara göre evlilik bir “ekip çalışması”.
Bir kadın forumdaş şöyle diyebilir:
> “Evet belki maaşı ben kazanmadım ama evi ben çekip çevirdim, onun rahatça çalışabilmesi için uğraştım. Bu da bir emek.”
İşte tam burada iki farklı adalet anlayışı çarpışıyor:
- Erkeklerin adaleti “çalışma temelli”.
- Kadınların adaleti “katkı temelli”.
Toplum olarak bu iki bakışı dengelemek zorundayız, çünkü biri üretimin, diğeri sürdürülebilirliğin kaynağı.
KÜRESEL PERSPEKTİF: DÜNYADA MAL PAYLAŞIMI NASIL?
Dünya genelinde evlilikte mal paylaşımı uygulamaları büyük farklılıklar gösteriyor.
- ABD: Eyaletlere göre değişiyor. “Community Property” (topluluk malı) sisteminde, evlilik süresince kazanılan her şey ortaktır. Ancak “Separate Property” sisteminde, kimin adına kayıtlıysa onun malı sayılır.
- İsveç: Mal rejimi evlilikle otomatik olarak ortak mülkiyete dönüşmez; ancak boşanma halinde değer eşitlenir.
- Fransa: Evlilik sözleşmesiyle düzenlenir. Çiftler isterlerse mallarını tamamen ayırabilirler.
- Japonya: Kadınların çalışma oranı düşük olduğundan, kanun duygusal emeği de dikkate alır. Kadın, ev içi katkısıyla mülkiyet hakkı kazanabilir.
Bu karşılaştırma bize şunu gösteriyor: Kadın-erkek rolleri değiştikçe, mal paylaşımı anlayışı da değişiyor.
Ekonomik bağımsızlık arttıkça, evlilik “ortak üretim” alanı olmaktan “bireysel sözleşme” alanına dönüşüyor.
YEREL GERÇEKLER: TÜRKİYE’DE TOPLUMSAL ALGI
Türkiye’de hâlâ evin ekonomik yükünü büyük oranda erkekler taşırken, evin manevi ve duygusal düzenini çoğunlukla kadınlar sağlıyor. Bu nedenle boşanmalarda mal paylaşımı, sadece hukuki değil, duygusal bir yara hâline geliyor.
Toplumda erkekler, “kazancım elimden alındı” hissiyle kırılıyor.
Kadınlar ise “emeğim görünmez sayıldı” duygusuyla inciniyor.
Sosyolog Ayşe Güzel’in 2024 yılında yayımladığı bir araştırmaya göre, boşanmış bireylerin %63’ü mal paylaşımında adaletin sağlanmadığını düşünüyor.
Bu oranın yüksekliği, konunun sadece yasa değil, duygu ve algı meselesi olduğunu gösteriyor.
DENGEYİ BULMAK: DUYGUSAL VE PRATİK ADALET
Evlilik, aslında bir ortaklık sözleşmesidir. Fakat bu sözleşmenin en önemli maddesi “güven”dir.
Kimin ne kadar kazandığı değil, birlikte kurulan hayatın değeri önemlidir.
Bu yüzden, evlilik sürecinde mal edinimiyle ilgili farkındalık hem kadın hem erkek için gereklidir.
Birbirine güvenen çiftler, evlilik öncesinde mal rejimi sözleşmesi yapmaktan korkmamalı. Bu, güven eksikliği değil, şeffaflık göstergesidir.
Bu sözleşmeler, evlilikte adaletin duygusal değil, hukuki temele dayanmasını sağlar.
SONUÇ: MAL PAYLAŞIMI DEĞİL, ADALET PAYLAŞIMI
Rüyalar kadar hassas, duygular kadar derin bir konudur mal paylaşımı.
Bir evin, bir arabanın ya da birikimin kimin adına olduğu değil; o malların ne kadar ortak emekle kazanıldığıdır önemli olan.
Erkekler için bu emek çoğu zaman hesaplanabilir; kadınlar içinse hissedilebilir.
Belki de gerçek ortaklık, malda değil, yaşamda gizlidir.
Evlilikte adalet, malın kime kaldığında değil; birlikte kurulan düzenin hakkaniyetinde yatar.
FORUMDAKİ DOSTLARA SORULAR
Sizce evlilikte alınan mallar gerçekten ortak mı olmalı?
Bir evliliğin adil şekilde bitmesi için mal paylaşımında duygusal emek de hesaba katılmalı mı?
Eğer siz olsaydınız, evlilik öncesi mal rejimi sözleşmesi yapar mıydınız?
Kadınlar, sizce hukuki düzenlemeler emeğinizi yeterince koruyor mu?
Erkekler, sizce bu sistem maddi emeği ikinci plana mı itiyor?
Yorumlarınızı, deneyimlerinizi ve fikirlerinizi paylaşın dostlar.
Çünkü bu sadece bir hukuk meselesi değil; birlikte yaşamanın, birlikte üretmenin ve birlikte adil olmanın hikayesi.