Nazım biçimi neye denir ?

Mert

New member
Nazım Biçimi Nedir? Şiirin Yapısından Toplumun Yapısına Uzanan Bir Yansıma

Bir forum akşamıydı. Konu başlığında bir üye şöyle yazmıştı:

> “Arkadaşlar, ‘nazım biçimi’ ne demek tam olarak? Şiirdeki teknik kısmı anlıyorum ama neden bu kadar önemli görülüyor?”

Bir an durdum. Çünkü mesele sadece ölçü, uyak ya da dize düzeni değildi. Nazım biçimi, şiirin iskeleti gibi görünse de aslında toplumun aynasıydı.

Bir toplum nasıl şekilleniyorsa, onun şiiri de öyle şekillenirdi.

Ve işte burada devreye giriyordu toplumsal cinsiyet, sınıf, ırk ve kimlik gibi görünmez eller.

Nazım Biçimi: Şiirin Toplumsal Kalıbı

Klasik tanımıyla “nazım biçimi”, bir şiirin ölçüsüne, uyak düzenine, bent yapısına göre aldığı biçimdir.

Yani sonede 14 dize olur, gazelde matla ve makta vardır, serbest ölçüde sınır yoktur.

Ama asıl mesele, bu biçimlerin neden böyle şekillendiğidir.

Her toplum, kendi değerleriyle bir biçim yaratır.

Divan şiirinin ağır, süslü biçimleri saray kültürünün bir yansımasıdır; çünkü o dönem elit bir sınıf vardı.

Halk şiiri daha yalındır, çünkü köylünün diliyle yazılır.

Nazım biçimi, böylece sınıfsal ayrımın da bir göstergesi haline gelir.

Forumda biri şöyle yazmıştı:

> “Yani gazel üst sınıfın, mani alt sınıfın dili mi?”

Evet, tam olarak öyle olmasa da, şiirin biçimi çoğu zaman konuşanın kim olduğunu ele verir.

Tıpkı toplumdaki seslerin kimi zaman bastırıldığı, kimi zaman yüceltildiği gibi.

Kadınların Şiirdeki Biçimi: Kalıpların İçinde Ses Arayışı

Forumdaki Ayşe adında bir üye yazdı:

> “Benim için nazım biçimi, kadınların yüzyıllardır sıkıştığı kalıpların simgesi gibi.”

Bu söz herkesi susturdu. Çünkü doğruydu.

Kadın şairler, tarih boyunca erkeklerin kurduğu biçimlerde yazmak zorunda kaldılar.

Bir gazel yazdığında, erkek diliyle yazmak zorundaydı.

Bir mani söylediğinde, sesi “anonim” sayılırdı.

Toplum, kadının sesini şiirin içine koydu ama adını unuttu.

Kadınlar için nazım biçimi, hem bir sınır hem de bir mücadele alanıydı.

Zeynep adında başka bir forum üyesi ekledi:

> “Benim için biçim, bazen zincir; bazen de o zincirden yapılan bilezik. Çünkü o sınırların içinde bile güzellik yaratabiliyoruz.”

Empatiyle söylenmiş bir cümleydi bu.

Kadınlar, toplumun biçimlerine rağmen değil, onlarla birlikte yeniden yazdılar şiiri.

Tıpkı Gülten Akın’ın “Ah, kimselerin vakti yok” derken sesiyle biçimi yumuşatması gibi.

Erkeklerin Yaklaşımı: Çözüm Arayan Bir Zihin

Forumda Ali adında biri söz aldı:

> “Arkadaşlar, mesele sadece geçmiş değil. Biçimleri biz oluşturduk, değiştirmek de elimizde.”

Ali’nin yazısı, tartışmaya yön verdi.

Ona göre nazım biçimi, toplumdaki adaletsizliğin edebiyattaki izdüşümüydü ama bu değiştirilebilirdi.

“Serbest ölçü diye bir şey çıktıysa,” dedi, “demek ki insanlar kuralları sorgulamayı öğrendi.”

Erkeklerin çözüm odaklı bu yaklaşımı, teknik bir dilden geliyordu.

Ama içinde iyi bir niyet vardı: biçimlerin artık kimseyi sınırlamaması.

Yani, “herkesin kendi ölçüsünde” bir şiir yazabileceği bir dünya.

Sınıf, Irk ve Nazım: Kimin Dizesi Daha Değerli?

Bir başka tartışma, sınıf meselesi üzerinden patladı.

Bir kullanıcı şöyle yazdı:

> “Nazım Hikmet neden ‘serbest nazım’ın öncüsü sayılıyor? Çünkü halkın dilini seçti.”

Evet, Nazım Hikmet biçimi değiştirdi, çünkü toplumun yapısı değişiyordu.

Sanayi işçisinin, yoksulun, köylünün sesi artık divan kasidesine sığmıyordu.

O ses, serbest ölçüye sığdı.

Yani biçim, bir özgürlük aracı haline geldi.

Irk konusunda da benzer bir tartışma döndü.

Afrika kökenli Amerikalı şairlerin “spoken word” biçimi, sadece estetik bir tercih değil, bir direniş biçimiydi.

Sözcükler müzikle birleşti, ritim protestoya dönüştü.

Nazım biçimi, bir halkın kendini ifade etme biçimiydi artık.

Kadın ve Erkek Arasındaki Şiirsel Diyalog

Bir akşam saatinde tartışma iyice derinleşti.

Ayşe yazdı:

> “Kadınlar, nazım biçimini kalıplarından kurtarmak istiyor.”

> Ali cevap verdi:

> “O zaman yeni biçimler yaratmalıyız. Bırakalım dize uzunluğu bile şiirin kendisi karar versin.”

Forumda kısa bir sessizlik oldu, sonra biri yazdı:

> “O zaman belki ilk kez, şiir de toplum da nefes alır.”

O an fark edildi ki, erkekler çözüm ararken kadınlar anlam arıyordu.

Ve bu iki yaklaşım birleştiğinde, şiir sadece biçim değil, bir diyalog haline geliyordu.

Nazım biçimi artık bir teknik terim değil, bir toplumsal uzlaşma alanıydı.

Nazım Biçimi: Şiirin Aynasında Toplumun Portresi

Bir kullanıcı şu yorumu yazdı:

> “Şiir nasıl düzenleniyorsa, toplum da öyle düzenleniyor.

> Kadınlar susturuluyorsa, dizeler kısalıyor.

> Halk konuşuyorsa, ölçü bozuluyor.

> Eşitlik geldikçe, biçim özgürleşiyor.”

Bu satırlar, forumun o geceki en çok beğenilen gönderisi oldu.

Çünkü herkes içten içe biliyordu: Nazım biçimi, sadece kelimelerin sırası değil, seslerin eşitliğiyle ilgiliydi.

Sonuç: Biçim Değişir, Ses Kalır

Nazım biçimi, toplumun yapı taşlarıyla doğrudan bağlantılıdır.

Bir toplumda hangi ses baskınsa, o sesin şiiri de baskındır.

Ama tarih bize şunu öğretir: Her baskın biçim, bir gün dönüşür.

Kadınlar biçimleri duyguyla, erkekler stratejiyle dönüştürür.

Irklar, sınıflar, kimlikler bu biçimlerde yer buldukça, şiir daha adil hale gelir.

Ve sonunda forumda biri şu cümleyi yazdı, herkesin altına kalp koyduğu o cümleyi:

> “Nazım biçimi, toplumsal biçimin minyatürüdür. Eğer şiirde eşitlik istiyorsak, önce toplumda ritmi değiştirmeliyiz.”

İşte o gün anlaşıldı ki, nazım biçimi sadece bir edebiyat terimi değil; bir toplumun adalet duygusunun ölçüsüdür.