Türkiye'de kaç BİM var 2024 ?

Mail

Global Mod
Global Mod
BİM’in Türkiye’deki Varlığı ve Toplumsal Cinsiyet Ekseninde Bir Değerlendirme

Arkadaşlar, son zamanlarda sıkça duyduğumuz bir soru var: “Türkiye’de kaç BİM var?” 2024 itibarıyla bu sayı 12 bini geçmiş durumda. BİM, yalnızca bir market zinciri değil; Türkiye’nin sosyoekonomik yapısında ciddi bir simge hâline geldi. Ucuzluk, erişilebilirlik, istihdam, kadın emeği, erkek istihdamı, mahalle kültürü… Tüm bu unsurların kesişiminde duran bir olgu. Ama bu konuyu salt ekonomi ya da sayılarla sınırlamak, bence hikâyenin sadece yüzeyine bakmak olur.

Bu forumda, BİM’i biraz daha derinden tartışalım istiyorum: toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet perspektiflerinden bakarak. Hep birlikte, bu “günlük alışkanlıklar” arkasında nasıl yapılar, ilişkiler, hatta önyargılar gizleniyor, konuşalım.

---

Kadınların Emeği ve Görünmeyen Değer

BİM mağazalarında çalışan personelin önemli bir kısmı kadınlardan oluşuyor. Kasada, reyonda, temizlikte, depoda... Kadınların bu alanlarda görünürlüğü, ekonomik bağımsızlık açısından büyük bir kazanım gibi görünse de, çalışma koşullarının zorlukları ve ücret dengesizlikleri sosyal adalet bağlamında sorgulanmalı.

Kadınlar genellikle empati gücü yüksek, toplumsal ilişkilerde daha yumuşak ve düzen kurucu roller üstleniyorlar. Ancak BİM gibi hızlı tempolu, düşük ücretli işlerde bu özellikler çoğu zaman sömürülen bir “sabır kaynağına” dönüşüyor. Kadın çalışanlar müşterilerin stresini yumuşatıyor, patronaj sisteminin baskısını taşıyor, evde de aynı sorumluluk zincirine devam ediyorlar.

Bu noktada şu soruyu sormak istiyorum: Bir kadın hem ekonomik olarak bağımsız olurken hem de toplumsal baskının ağırlığını taşımaya devam ediyorsa, bu “ilerleme” gerçekten özgürleşme midir?

---

Erkeklerin Analitik ve Çözüm Odaklı Yaklaşımı

BİM zincirinin lojistik gücü, tedarik ağı ve maliyet optimizasyonu gibi alanlarda genellikle erkek yöneticiler ve karar vericiler rol alıyor. Bu da toplumsal cinsiyet rollerinin ekonomi içindeki görünmeyen çizgilerini ortaya koyuyor.

Erkekler daha çok çözüm odaklı, analitik, “sistemi nasıl daha verimli yaparız?” perspektifinden yaklaşıyorlar. Fakat bu yapı, çoğu zaman duygusal zekânın ve sosyal etkilerin göz ardı edilmesine neden olabiliyor. Rafların düzeni, stok yönetimi ya da satış stratejileri konuşulurken, o raflarda çalışan insanların duygusal yükü, yorgunluğu ya da adalet talebi arka planda kalıyor.

Peki, verimlilikle adalet arasında nasıl bir denge kurulmalı? Bir sistem mükemmel işlerken, içinde çalışan insanlar mutsuzsa, o sistem gerçekten başarılı sayılabilir mi?

---

BİM ve Sosyal Adalet Dengesi

BİM’in düşük fiyat politikası, dar gelirli kesimler için ciddi bir rahatlama sağlıyor. Ancak bu “ucuzluk” kimin emeğiyle sağlanıyor? Her indirim etiketi, aslında bir başka çalışanın daha az dinlenme hakkı, daha düşük maaşı veya daha fazla stres anlamına gelebiliyor.

Bu tabloyu, toplumsal cinsiyet merceğiyle incelediğimizde, kadın çalışanların çoğunlukla düşük maaşlı pozisyonlarda yoğunlaştığını görüyoruz. Kadın emeği, ekonomik sürdürülebilirliğin “sessiz gücü” hâline gelmiş durumda. Fakat aynı kadınlar karar mekanizmalarında yeterince yer bulamıyor.

Bir forumdaş olarak soruyorum: Kadın emeği ucuzladıkça toplum gerçekten zenginleşiyor mu, yoksa sadece tüketim sistemine biraz daha bağlanıyor muyuz?

---

Çeşitlilik ve Görünmeyen Emek

BİM’in mağazalarında çalışanların yalnızca cinsiyet değil, etnik, kültürel ve bölgesel çeşitlilik açısından da bir mozaik oluşturduğunu görüyoruz. Doğu’dan gelen gençler, büyük şehirlerde tutunmaya çalışan anneler, emekli olduktan sonra geçim derdine düşen erkekler… Bu çeşitlilik, Türkiye’nin ekonomik eşitsizliklerinin aynası.

Fakat mağazalarda bu farklılıklar, bir zenginlik olarak değil; daha çok “aynı formaya sıkıştırılmış kimlikler” şeklinde var oluyor. Oysa çeşitlilik, sistemin rengini artıran bir unsur olmalı, görünmezleştiren bir düzen değil.

Sizce, BİM gibi dev zincirlerde çalışan insanlar kendi kimliklerini koruyabiliyor mu, yoksa “müşteri memnuniyeti” perdesi altında kişiliklerini kaybediyorlar mı?

---

Tüketici Olarak Bizim Sorumluluğumuz

Toplumsal adalet yalnızca kurumların değil, bireylerin de sorumluluğudur. Hepimiz bir şekilde BİM’in müşterisiyiz. Kasada beklerken, bir çalışanın yüzündeki yorgun ifadeyi fark ettiğimizde, ya da bir reyonun düzenini bozmadan ilerlediğimizde bile küçük bir fark yaratabiliyoruz.

Empatiyle hareket etmek, sadece “iyi insan” olmakla ilgili değil; toplumun yapısal adaletine katkı sunmakla ilgilidir. Kadın çalışanlara saygı duymak, erkek yöneticilerin sorumluluğunu sorgulamak, emeğin karşılığını talep etmek hepimizin görevi.

Tüketici bilinci, aslında toplumsal bilinçtir.

---

Birlikte Düşünme Çağrısı

Bu konuyu yalnızca rakamlarla sınırlandırmayalım. Evet, 2024 itibarıyla Türkiye’de 12 bini aşkın BİM var. Ama asıl soru şu: Bu 12 bin mağaza, kaç hayatın hikâyesini barındırıyor? Kaç kadının emeğini, kaç gencin umudunu, kaç ailenin geçim kaygısını taşıyor?

Forumdaşlar, sizden duymak isterim:

- Sizce BİM gibi zincirlerin toplumsal yapıya etkisi olumlu mu, yoksa sınıfsal uçurumu derinleştiriyor mu?

- Kadınların ve erkeklerin farklı bakış açıları nasıl daha adil bir sistem yaratabilir?

- Tüketici olarak bizler, bu sistemin içinde daha bilinçli davranmak için neler yapabiliriz?

Bu başlık altında, sadece BİM’i değil; emeği, eşitliği, adaleti ve dayanışmayı konuşalım. Çünkü belki de değişim, reyondan bir süt alırken başlar — farkında olmanın sessiz bir eylemiyle.