Üniversitede Kaç Tane Sınav Olmalı? Gerçekten Öğreniyor muyuz, Yoksa Ezberin Kölesi mi Oluyoruz?
Forumdaşlar, bugün biraz rahatsız edici ama hepimizin içinde bir yerlerde kaynayan bir meseleyi konuşalım: üniversitelerdeki sınav sistemi. Kaç tane sınav yapılmalı? Vize, final, ödev, quiz, proje derken eğitim mi alıyoruz yoksa sınavdan sınava koşan birer yarış atına mı dönüşüyoruz? Samimi olayım, ben artık bu düzene tahammül edemiyorum. Çünkü bu sistem, bilgiye değil; ezbere, strese ve yüzeysel başarıya çalışıyor.
Sınav Sayısı Artınca Öğrenme Artar mı? Yoksa Tam Tersi mi?
Birçok üniversitede bir ders için en az iki sınav (vize-final) yapılır. Bazı bölümler bunlara quizleri, ödevleri, sunumları da ekler. Kimi zaman bir dönemde altı-yedi farklı değerlendirme olur. Kâğıt üzerinde bu, “sürekli ölçme-değerlendirme” gibi kulağa hoş gelir. Ama sahadaki gerçek bambaşkadır: Öğrenci sürekli sınavdan sınava koştururken derin öğrenme gerçekleşmez. Her sınav, bir öncekinin stresini unutturur ama bilgi kalıcı hale gelmez.
Bir düşünelim: Gerçek öğrenme, bir konuyu anlamak, sorgulamak, eleştirmek değil midir? Peki biz ne yapıyoruz? Sınavdan önce 50 sayfalık notu ezberleyip, ertesi gün hepsini unutuyoruz. Bunu kimse inkâr etmesin. Sınavdan sonra sor "Geçen haftaki derste ne işlediniz?" — cevap genelde "Bir şeyler vardı ama hatırlamıyorum." İşte bu sistemin trajedisi burada.
Kadınların Empatik, Erkeklerin Stratejik Yaklaşımı: Hangisi Haklı?
Kadın öğrenciler genelde sınavların öğrenciyi ölçmekten çok “yormasına” odaklanıyor. “Bir insanın bilgisi sadece sınavla ölçülmez,” diyorlar — ki çok haklılar. Empatiyle bakıyorlar; herkesin öğrenme biçimi farklı, herkesin psikolojisi aynı değil. Birinin stresle baş edememesi, bilgisiz olduğu anlamına gelmiyor. Kadın akademisyenler de bu yönde daha kapsayıcı sistemler öneriyor: proje tabanlı değerlendirme, sözlü tartışmalar, portfolyo sistemi...
Öte yandan erkek öğrenciler daha stratejik yaklaşıyor. “Sınav varsa plan yapılır, sistemin açığını buluruz.” diyorlar. Onlara göre sorun sınavın varlığı değil, sınavın nasıl yapıldığı. Bazıları, az ama kaliteli sınavların rekabeti canlı tuttuğunu savunuyor. Haksız sayılmazlar: Gerçekten iyi hazırlanılmış, ölçme odaklı sınavlar öğrenciyi motive edebilir. Ancak sistem, bu ideal noktadan çok uzak.
Peki, hangisi doğru? Belki de ikisi birden. Empatiyle dengeyi bulmak, stratejiyle ölçme kalitesini korumak… Asıl mesele, bu iki yaklaşımın sentezini oluşturabilmekte.
Üniversiteler Öğrenciyi Öğretmek İçin mi, Seçmek İçin mi Sınava Sokuyor?
Şunu kendimize dürüstçe soralım: Üniversiteler gerçekten öğretmek için mi sınav yapıyor, yoksa öğrencileri birbirinden ayırmak, sıralamak, "başarılıyı" etiketlemek için mi? Çünkü şu anda sınav sistemi, bir eleme mekanizması gibi çalışıyor. Ortalama altı çıkan öğrenci başarısız sayılıyor ama neden başarısız olduğu tartışılmıyor. Konu mu zor? Öğretim mi yetersiz? Ölçme yöntemi mi yanlış? Umursayan yok.
Bu yaklaşım, üniversiteyi bir bilim yuvası olmaktan çıkarıp, puan üretim fabrikasına dönüştürüyor. Oysa bilgi, sayılarla değil, düşüncelerle ölçülmeliydi.
Alternatif: Değerlendirme Değil, Gelişim Sistemi
Birçok gelişmiş ülkede sınav sayısı az, ama geri bildirim çoktur. Öğrenci, sınavdan aldığı nottan çok, öğretmenin yazılı değerlendirmesiyle gelişir. Bizde ise not, her şeyin özeti. Hâlbuki bir öğrencinin gelişimi nottan ibaret olamaz. Düşünsel dönüşüm, yaratıcılık, analiz yeteneği… bunlar sayılarla ölçülebilir mi?
Sistem değişmeli. Belki yılda iki büyük sınav yerine sürekli küçük geri bildirimlerle ilerlemek gerekir. Ya da tamamen proje tabanlı bir modele geçilmeli. Ama kesin olan şu: Mevcut sistem, ne öğretim elemanını tatmin ediyor ne öğrenciyi.
Sınav Sayısı mı Önemli, Sınavın Niteliği mi?
Belki de asıl soru bu olmalı. Kaç tane sınav olduğundan çok, bu sınavların neyi ölçtüğü tartışılmalı. Gerçekten bilgi mi ölçülüyor, yoksa sistemin ritüelleri mi sürdürülüyor? “Dönem ortasında vize, sonunda final” kuralı, artık sorgulanmalı. Çünkü dünya değişti. Bilgiye ulaşmak kolay, ama onu analiz etmek zor. Sınav sistemi hâlâ ezber çağında, öğrenciler ise dijital çağda yaşıyor. Bu uyumsuzluk sürdürülebilir mi?
Forumdaşlara Provokatif Sorular:
- Sizce bir öğrencinin başarısı kaç sınavla ölçülebilir?
- Hocalar sınav yaparak mı öğretiyor, yoksa kendilerini mi garantiye alıyor?
- Sınavların kaldırıldığı bir üniversite düzeni mümkün mü, yoksa bu sadece bir ütopya mı?
- Erkeklerin stratejik tavrı mı, kadınların empatik yaklaşımı mı eğitimde daha etkili olurdu?
- En önemlisi: Biz gerçekten öğreniyor muyuz, yoksa sadece “geçiyor muyuz”?
Sonuç Yerine: Cesur Bir Gerçek
Üniversitede kaç sınav olmalı sorusu, aslında sistemin kendisini sorgulatıyor. Kaç tane olursa olsun, eğer sınavlar sadece ezber ölçüyorsa, eğitim ölüdür. Öğrenci, bilgiyi anlamadan geçiyorsa, o diploma bir kâğıt parçasından ibarettir. Eğitim sisteminin cesurca dönüştürülmesi gerekiyor; empatiyle ama stratejik düşünerek.
Belki de ilk adım, bu forumda başlıyor: Gerçek öğrenmeyi isteyenler, artık ezberin zincirini kırmalı.
Peki siz ne düşünüyorsunuz forumdaşlar? Gerçekten bu kadar sınava ihtiyacımız var mı, yoksa artık başka bir sistem mi inşa etmeliyiz?
Forumdaşlar, bugün biraz rahatsız edici ama hepimizin içinde bir yerlerde kaynayan bir meseleyi konuşalım: üniversitelerdeki sınav sistemi. Kaç tane sınav yapılmalı? Vize, final, ödev, quiz, proje derken eğitim mi alıyoruz yoksa sınavdan sınava koşan birer yarış atına mı dönüşüyoruz? Samimi olayım, ben artık bu düzene tahammül edemiyorum. Çünkü bu sistem, bilgiye değil; ezbere, strese ve yüzeysel başarıya çalışıyor.
Sınav Sayısı Artınca Öğrenme Artar mı? Yoksa Tam Tersi mi?
Birçok üniversitede bir ders için en az iki sınav (vize-final) yapılır. Bazı bölümler bunlara quizleri, ödevleri, sunumları da ekler. Kimi zaman bir dönemde altı-yedi farklı değerlendirme olur. Kâğıt üzerinde bu, “sürekli ölçme-değerlendirme” gibi kulağa hoş gelir. Ama sahadaki gerçek bambaşkadır: Öğrenci sürekli sınavdan sınava koştururken derin öğrenme gerçekleşmez. Her sınav, bir öncekinin stresini unutturur ama bilgi kalıcı hale gelmez.
Bir düşünelim: Gerçek öğrenme, bir konuyu anlamak, sorgulamak, eleştirmek değil midir? Peki biz ne yapıyoruz? Sınavdan önce 50 sayfalık notu ezberleyip, ertesi gün hepsini unutuyoruz. Bunu kimse inkâr etmesin. Sınavdan sonra sor "Geçen haftaki derste ne işlediniz?" — cevap genelde "Bir şeyler vardı ama hatırlamıyorum." İşte bu sistemin trajedisi burada.
Kadınların Empatik, Erkeklerin Stratejik Yaklaşımı: Hangisi Haklı?
Kadın öğrenciler genelde sınavların öğrenciyi ölçmekten çok “yormasına” odaklanıyor. “Bir insanın bilgisi sadece sınavla ölçülmez,” diyorlar — ki çok haklılar. Empatiyle bakıyorlar; herkesin öğrenme biçimi farklı, herkesin psikolojisi aynı değil. Birinin stresle baş edememesi, bilgisiz olduğu anlamına gelmiyor. Kadın akademisyenler de bu yönde daha kapsayıcı sistemler öneriyor: proje tabanlı değerlendirme, sözlü tartışmalar, portfolyo sistemi...
Öte yandan erkek öğrenciler daha stratejik yaklaşıyor. “Sınav varsa plan yapılır, sistemin açığını buluruz.” diyorlar. Onlara göre sorun sınavın varlığı değil, sınavın nasıl yapıldığı. Bazıları, az ama kaliteli sınavların rekabeti canlı tuttuğunu savunuyor. Haksız sayılmazlar: Gerçekten iyi hazırlanılmış, ölçme odaklı sınavlar öğrenciyi motive edebilir. Ancak sistem, bu ideal noktadan çok uzak.
Peki, hangisi doğru? Belki de ikisi birden. Empatiyle dengeyi bulmak, stratejiyle ölçme kalitesini korumak… Asıl mesele, bu iki yaklaşımın sentezini oluşturabilmekte.
Üniversiteler Öğrenciyi Öğretmek İçin mi, Seçmek İçin mi Sınava Sokuyor?
Şunu kendimize dürüstçe soralım: Üniversiteler gerçekten öğretmek için mi sınav yapıyor, yoksa öğrencileri birbirinden ayırmak, sıralamak, "başarılıyı" etiketlemek için mi? Çünkü şu anda sınav sistemi, bir eleme mekanizması gibi çalışıyor. Ortalama altı çıkan öğrenci başarısız sayılıyor ama neden başarısız olduğu tartışılmıyor. Konu mu zor? Öğretim mi yetersiz? Ölçme yöntemi mi yanlış? Umursayan yok.
Bu yaklaşım, üniversiteyi bir bilim yuvası olmaktan çıkarıp, puan üretim fabrikasına dönüştürüyor. Oysa bilgi, sayılarla değil, düşüncelerle ölçülmeliydi.
Alternatif: Değerlendirme Değil, Gelişim Sistemi
Birçok gelişmiş ülkede sınav sayısı az, ama geri bildirim çoktur. Öğrenci, sınavdan aldığı nottan çok, öğretmenin yazılı değerlendirmesiyle gelişir. Bizde ise not, her şeyin özeti. Hâlbuki bir öğrencinin gelişimi nottan ibaret olamaz. Düşünsel dönüşüm, yaratıcılık, analiz yeteneği… bunlar sayılarla ölçülebilir mi?
Sistem değişmeli. Belki yılda iki büyük sınav yerine sürekli küçük geri bildirimlerle ilerlemek gerekir. Ya da tamamen proje tabanlı bir modele geçilmeli. Ama kesin olan şu: Mevcut sistem, ne öğretim elemanını tatmin ediyor ne öğrenciyi.
Sınav Sayısı mı Önemli, Sınavın Niteliği mi?
Belki de asıl soru bu olmalı. Kaç tane sınav olduğundan çok, bu sınavların neyi ölçtüğü tartışılmalı. Gerçekten bilgi mi ölçülüyor, yoksa sistemin ritüelleri mi sürdürülüyor? “Dönem ortasında vize, sonunda final” kuralı, artık sorgulanmalı. Çünkü dünya değişti. Bilgiye ulaşmak kolay, ama onu analiz etmek zor. Sınav sistemi hâlâ ezber çağında, öğrenciler ise dijital çağda yaşıyor. Bu uyumsuzluk sürdürülebilir mi?
Forumdaşlara Provokatif Sorular:
- Sizce bir öğrencinin başarısı kaç sınavla ölçülebilir?
- Hocalar sınav yaparak mı öğretiyor, yoksa kendilerini mi garantiye alıyor?
- Sınavların kaldırıldığı bir üniversite düzeni mümkün mü, yoksa bu sadece bir ütopya mı?
- Erkeklerin stratejik tavrı mı, kadınların empatik yaklaşımı mı eğitimde daha etkili olurdu?
- En önemlisi: Biz gerçekten öğreniyor muyuz, yoksa sadece “geçiyor muyuz”?
Sonuç Yerine: Cesur Bir Gerçek
Üniversitede kaç sınav olmalı sorusu, aslında sistemin kendisini sorgulatıyor. Kaç tane olursa olsun, eğer sınavlar sadece ezber ölçüyorsa, eğitim ölüdür. Öğrenci, bilgiyi anlamadan geçiyorsa, o diploma bir kâğıt parçasından ibarettir. Eğitim sisteminin cesurca dönüştürülmesi gerekiyor; empatiyle ama stratejik düşünerek.
Belki de ilk adım, bu forumda başlıyor: Gerçek öğrenmeyi isteyenler, artık ezberin zincirini kırmalı.
Peki siz ne düşünüyorsunuz forumdaşlar? Gerçekten bu kadar sınava ihtiyacımız var mı, yoksa artık başka bir sistem mi inşa etmeliyiz?